Psk. Dan. Enes Karaosmanoğlu
Psk. Dan. Enes Karaosmanoğlu
Psikolojik Danışmanım! Aile Danışmanıyım! Pedagogum! Akademik Danışmanım! Öğrenci Koçuyum!
Psk. Dan. Enes Karaosmanoğlu

Blog

Freud’a Göre Kişilik Nedir? İD - EGO – SÜPEREGO

Freud’a Göre Kişilik Nedir? İD - EGO – SÜPEREGO

Freud Düşüncesine Genel Bakış

 Sigmund Freud (1856-1939) insanı anlama, ruhsal süreçleri çözme konusundaki çalışmalarıyla 19. yüzyıla damgasını vuran bir düşünürdür. Bireysel deneyimlerinin yanısıra hastaların klinik incelemelerine dayanarak kişilik kuramları ve akıl hastalıkları üzerine araştırmalar yapmıştır. Alana en önemli katkılarında biri de, ruh çözümlemeyi kuramsallaştırmasıdır. Günümüzde, ruhbilimin öncü kuramcıları arasında yer alan Freud’un gerek hakkında yazılan gerekse kendisinin yazdığı yapıtlar, alanın en önemli başvuru kaynaklarıdır.

En önemli yapıtları arasında sayabileceğimiz “Yaşamım ve Psikanaliz”, “Ruh çözümlemesinin Tarihi”, “Düşlerin Yorumu” (2 cilt), “Cinsellik Üzerine”, “Cinsiyet Üzerine”, “Endişe”, “Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd”, “Psikanaliz Üzerine” gibi kitaplarında özellikle dört temel konuyu ele almıştır: Bilinç düzeyleri, kaygı, savunma mekanizmaları, insanın gelişim evreleri.

Psikanalitik Kişilik Kuramı

Freud, psikanalitik kuramında zihnin üç temel kavramdan oluştuğunu düşünmekteydi. Bu kavramları sırasıyla id (alt bilinç), ego (benlik) ve süperego (üst benlik) olarak adlandırmıştı. İnsan zihnini oluşturan bu katmanların hepsinin birlikte yer almalarına karşın farklı düzlemlerde fonksiyon gösterdiklerini, alt ve üst bilincin çatışma içinde olduklarını düşünüyordu. Bu kurama göre id bilinç dışına, ego ve süperego ise bilinç altına karşılık gelmekteydi.

 

“Ego şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. İd ile süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.”

 

İd (Alt Benlik)

Latince bir kelime olan id teriminin etimolojisi, erken psikosomatik tıbbın öncülerinden Georg Groddeck tarafından yazılan “Das Buch vom Es” adlı eserine dayanmaktadır. Latince dilinde “id” kelimesi nötr üçüncü tekil şahıs zamiri olarak kullanılmaktadır.

İd, zihnin en ilkel ihtiyaç dürtülerini temsil eder. İnsan psikolojisinde oluşan cinsellik ve saldırganlık içtepileri id etrafında şekillenir; açlık, cinsellik, boşaltım gibi isteklerimizin temelinde o vardır. Freud’a göre yeni doğan bir bebek saf id’den oluşmaktadır, fizyolojik ihtiyaçların derhal giderilmesini ister. Karnı aç olduğu için morarana kadar ağlayan bir bebek hayal edin, ne olduğunu bilmemektedir; ancak besin almaya ihtiyaç duymaktadır ve bunun derhal olmasını istemektedir.

Ego (Benlik)

Ego, insanoğlunun dış dünya ile uyum içerisinde yaşamasını sağlayan zihinsel işlevler bütünüdür. Kişiliğin düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı bileşenidir.

Saf id ile doğan bir bebek büyüyüp dış dünya ile tanıştıkça id’in sağladığı içgüdüsel dürtülerin gerçekliğin (toplumun normları, tabuları ve yasaları) dayatmaları altında doyurulması gerektiğini öğrenir. Bu durumda alt benliğin bir kısmı evrimleşerek egoyu (benliği) oluşturur. İd tarafından gönderilen ilkel güdüleri gerçekçilik ilkesi ile tanıştırarak gerektiğinde bekletebilir, erteleyebilir, değiştirebilir veya bastırabilir.

Süperego (Üst Benlik)

Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve değerler ile ilgili olarak evrimleşerek süperego katmanını oluşturur. Süperego, id tarafından gönderilen içtepileri ahlak kavramıyla tanıştırır ve buna bağlı olarak uygunsuz sayılacak istekleri erteleme veya yok sayma yoluyla örtbas eder.

Süperego, şahsın; ebeveynlerinin dünya görüşünün, toplumun normlarının, çevresindeki kişilerin kendilerine kattıklarının içselleştirilmesi ile oluşur. Vicdan olarak, doğru ve yanlış duygularımızı içerir; çocuğun ebeveyn kültürünün içselleştirilmesini sürdürücü kendine has tabuları korur.

Sonuç

Başta bizzat Freud’un öğrencileri Alfred Adler ve Carl Gustav Jung olmak üzere pek çok psikanalist; yapısal kişilik kuramını reddetmiş, modern psikolojide bir anlamı olmadığını savunmuştur. Zira Freud, id katmanının insan psikolojinin en önemli parçası olduğunu iddia ederek tüm insan davranışlarının temel dayanağını cinsel dürtüler olarak görmüştür. Tüm insanlığı yalnızca mekanik olarak bilinçsiz dürtüler ve içgüdüleri tarafından yönetilen başka bir hayvan türüne indirgemesi çok tepki toplamış, yetersiz bulunmuştur.

Bununla birlikte yazılıp çizilen bütün eleştirilere ve tepkisel indirgemeciliklere rağmen Freud’un psikanaliz kuramı; psikoloji dünyasında açtığı büyük tartışmalar ve seminal devrimler neticesinde birçok büyük gelişmeye önayak olmuştur.

Yorum Ekle